Geçtiğimiz ay 30. Adana Altın Koza Film Festivali’nde ‘Yüzleşme’ filmindeki rolü ile En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu Ödülü alan Okan Urun bu hafta röportaj konuğum.
Ödül sonrası yeni tiyatro oyunu için yoğun bir programa giren Okan Urun ile geçtiğimiz hafta Koşuyolu’nun da bulunan menajerlik ofisinde buluştuk. Oyuncu , yönetmen, sahne tasarımcısı aynı zamanda sunuculuk da yapan Urun ile rol aldığı Bartu Ben, Peri Masalı, yanında rol aldığı tiyatro oyunlarını yeni projesi ‘O Gezegen’i , hayatı, nasıl oyuncu olduğunu, ödül aldığı ‘Yüzleşme’ filmini, yeni projelerini her şeyi konuştuk.
Okan Ürün mü Okan Urun mu?
Ya evet, onu senelerdir en yakın arkadaşlarım da çözemiyor. Doğrusu Urun. Bazen bu konuda ısrar eden de oluyor. Mesela, ben ilkokuldayken bir süre geçici bir sınıf öğretmenimiz olmuştu. Yeni öğretmen adımı sorduğunda Okan Urun deyince ‘öyle şey olur mu?‘ diye beni terslemişti. Çocuğum tabii… Eve gidip üzülmüştüm, annem de ertesi sabah okula gidip durumu öğretmene anlatmıştı. Yani adım Okan Urun.
Heyecanın yatıştı mı?
Yaptığın işin değer kazanması ile ilgili olarak insan heyecan duyuyor tabii ki. Maalesef tören günü oyun provam olduğu için İstanbul’a dönmüştüm. Mesleki bir durum ama yine de orada olmayı isterdim. Oyuncunun ödül alması bir filmin iyi yazılması veya iyi yönetilmesi ile ilgili aslında. Kişisel düzlemde ise, oyunculuk serüveninde yola devam ederken güzel bir motivasyon ödül.
Adana Altın Koza’da galiba tüm filmleri izledin hiç düşündün mü ödül alırım diye?
Ne evet ne hayır! İnsan festivalde olduğu için bir beklenti içine giriyor ister istemez. Bir yandan da başka filmleri izlediğin, filmler üzerine sohbetler ettiğin o biraradalık içinde ödül geri planda kalıyor. Ödül alacağını düşündüğüm tahmin ettiğim isimler de vardı. Filmimiz “Yüzleşme” nin değerlendirilmesini ve ödüllendirilmesini arzu ediyordum ama “Ben alıcam!” diye bir düşüncem yoktu.
‘Yüzleşme’ filmi ile En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu Ödülünü aldın filmin festival yolculuğu devam edecek sanırım.
Geçen yıl 59. Antalya Altın Portakal Film Festivali’nin forum bölümünden post prodüksiyon desteği alan bir film ‘ Yüzleşme’, festival yolculuğu o şekilde başladı aslında.
Bu yıl Kasım ayında gerçekleşecek Ankara Film Festivali’nin ulusal uzun metraj seçkisinde yer alıyor. Frankfurt Film Festivali de konuşuluyor ama bilmiyorum süreci. Bunun yanında gösterime gireceğini de düşünüyorum.
Ben bu yıl İKSV de izlemiş ve beğenmiştim filmi biraz bahseder misin ‘Yüzleşme!’ den?
Filiz Kuka’nın filmi ‘ Yüzleşme’. Senaryosu da ona ait. Filiz’in ilk uzun metrajı.
Filmde Asiye Dinçsoy, Mutlu Güney, Adana’da En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu Ödülü’nü alan Nilay Erdönmez gibi değerli isimler var. İstanbul’da üç hafta gibi bir sürede çekildi. Çok yaşlı ve hasta olan bir kadının hasta bakıcısı Evren’i canlandırıyorum. Evren’in yaşlı kadının kızı Hatice’ye ettiği bir itiraftan sonra o çekirdek ailede yavaş ve küçük kırılmalar yaşanıyor. Öte yandan Evren de annesi, işi ve sevgilisi arasındaki hayatında başka çıkmazlar yaşıyor. “Yüzleşme” tüm bu mikro değişimler, duygular üzerine giden bir film. Daha fazla spoiler vermeyeyim Caner! :)
Tamam o zaman özel sorulara geçelim; oyuncu olmak hayatında nasıl gelişti?
Çocukluğum çok hareketli idi. Klasik yerinde duramayan çocuk. Ailem bazen benimle nasıl baş edeceğini bilemiyordu sanırım. İlkokulun ilk yıllarında çeşitli kurslara gidiyordum. O zamanlar annem beni rahmetli Enis Fosforoğlu’nun bizim evin çok yakınında açtığı tiyatro kursuna yazdırmıştı. 8 ya da 9 yaşındayım. İlk kurs günü, ders arasında Enis Hoca ‘Okan’ın annesi kim?” diye sormuş, annem de o sırada ‘eyvah Okan yine yaramazlık yaptı, rezil oldum’ diye düşünürken Enis Hoca ‘Okan’ı iyi ki buraya getirmişsiniz; belli ki tiyatroyu seviyor ve sevecek ‘ demiş. Ortaokul yıllarında yine Enis Hoca’nın Moda’daki tiyatro okuluna devam ettim. Sonra bıraktım kursları, lise döneminde arkadaşlarım ile okulda tiyatro yapmaya çalıştık. Üniversite çağına geldiğimde ise tek hayalim konservatuara girmekti. Lisede (Burak Bora Anadolu Lisesi) yabancı dilim Fransızcaydı. O dönem Fransa’daki okullara da başvurdum. Sorbonne’un tiyatro bölümüne girdim, orası teorik bir bölüm; ertesi yıl konservatuarların oyunculuk sınavlarına girdim ve belediye konservatuarını kazandım. İki okulu aynı anda bitirdim gibi oldu. Şimdi geri dönüp bakıyorum da özellikle tiyatro dışında başka hiçbir şey tahayyül etmedim hayatımda.
Eğitimli bir oyuncusun ve şu sıralar herkes oyuncu ne düşünüyorsun bu duruma?
Bir kişi ister eğitimini alarak ister almayarak başlasın, yaptığı işe kafa yoruyor ve gelişime açıksa, çaba sarf ediyorsa bence o fark ortadan kalkıyor. Ayrıca sadece şan-şöhret üzerine kurulu bir kariyer için illa oyuncu olmaya da gerek yok artık günümüzde. Açıkçası başkalarının ne yaptığı ile de çok ilgilenmiyorum. Oyunculuk herkesin kişisel ve biricik serüvenidir bence.
Anlat bize Okan Urun kimdir?
4 Mayıs 1983 doğumluyum. Burcum Boğa, ama Boğa burcunun özelliklerini taşıyor muyum bilmiyorum. Yükselenim de Kova astrolojiyle pek ilgilenmem, sadece bilgi olarak biliyorum bunu. Eskiden daha çok partici bir insandım, halen seviyorum eğlenmeyi, duruldum sanırım, parti demek, eğlenmek, arkadaşların ile dışarı çıkmak, güzel vakit geçirmek gibi güzel bir dönemim vardı. Bu aralar yeni oyun provaları üzerine yoğunlaştım, Karaköy de oturmama rağmen Anadolu Yakasına vapur ile geçip Caddebostan taraflarında bisiklete biniyorum. Çoğu zaman film izliyorum. Yeniden üniversiteye başladım Fransız Dili ve Edebiyatı Bölümü’nde yüksek lisans yapıyorum. Akademiye yeniden dönmek hoşuma gidiyor aslında.
Ödül sonrası yaklaşık 25 günlük süreçte ne oldu?
Ailem başta olmak üzere çok güzel tebrikler aldım, uzun zamandır görüşemediğim bir sürü dost aradı onlarla da görüşmüş oldum. Sağ olsunlar!. Güzel bir şey tebrik almak günün sonunda. Ama ne değişti diye sorarsan pek bir şey değişmedi, ertesi gün oyunumuzun provasına gittim.
Tiyatro ve sinema devam ediyor hayatında yeni projeler var mı?
Esasen ben 2006’dan beri Melis Tezkan’la birlikte tiyatro, video ve çağdaş sanat alanında işler üretiyorum. Birlikte üretimimiz hem kişisel hem de profesyonel olarak benim için çok özel bir yerde duruyor. Şu sıralar Bursa’daki İmalathane Galerisi’nde bir yerleştirme işimiz sergileniyor. Yolunuz düşerse gidin.
En son Fox Tv’de Nazan Kesal, Alina Boz, Taro Emir, Müfit Kayacan ile değerli isimler ile ‘ Bir Peri Masalı ‘ adlı tv dizisinde rol almıştım. Bu ara ekran için bir süredir görüştüğümüz projeler var ama henüz söyleyebileceğim bir noktada değilim. Şimdilerde ise Ferdi Çetin’in yazdığı ‘Annemden Kalan Gül Ağacı Masanın Üzerinde Çaydanlık Beyaz Bir İz Bıraktı’ adlı tiyatro oyununun provalarındayım. Kayhan Berkin yönetiyor. 3 Kasım’da İKSV’nin düzenlediği İstanbul Tiyatro Festivali’nde prömiyer yapacak oyun. Nergis Öztürk, Ayşe Lebriz Berkem, Kayhan Berkin ve Anıl Aslan’la paylaşıyorum sahneyi. Nişantaşı’nda yaşayan bir anne ve kızı ile onların ressam komşularının kesişen hikayeleri. Oyun Tünel’de yeni restore edilen Metro Han’da seyirciyle buluşacak.
Geçenlerde Moda Bina da izlediğim ‘O Gezegen’e bayıldım, anlatsana bize ‘ O Gezegen’ de neler olacak?
‘O Gezegen’ hem canlı bir talk show hem de bir podcast. Bazen tanıdığım bazen de tanımadığım konukları davet edip, onların dünyasını keşfetmeye çalıştığım bir talk show serisi yapıyorum.
Ayda bir kere Bina’nın en üst katındaki Bant Mag Havuz’da, canlı ve seyircili olarak üç konuk ağırlıyorum. Her birine ayrılan 30 dakika var. Bugüne kadar Ayça Damgacı, Sude Belkıs, Kardelen , Burakbey, Baran Bölükbaşı, Çağlar Fidan geldi. Sonra her bir yarım saat podcast haline geliyor. Ekin Sanaç’ın kurgusunu yaptığı o podcastler de yalnızca sohbetin kaydı olmaktan çıkıp kendine özgü bir dinleme keyfi sunuyor. Güncel konuların içinden geçebildiği, keyifli, mümkün olduğu kadar sansürsüz sohbetler aslında.
Hayatının hangi dönemindesin?
İstemediğim şeyleri daha iyi bildiğim bir dönemdeyim.
Kırmızı çizgilerin neler?
Her türlü ayrımcılık kırmızı çizgim diyebilirim.
Gördüğüm kadarıyla sen ‘Ego’ diye bir şey bilmiyorsun sanırım.
Faydasız bir böbürlenme, toksik bir üstten bakmanın ego sanıldığı bir dünyada yaşıyoruz. Böylesi bende yok, iyi ki de yok zaten. Benlik anlamındaki ego tabii ki var. Yoksa zor olurdu sanki hayat.
Yeni bir Ferhat Göçer ve Neşe Seçil şarkısı ‘ Yüzleşme’
Ferhat Göçer yeni şarkısı ‘Yüzleşme ‘ ile şu sıralar adeta şaşırttı sevenlerini.
Sözlerini daha evvel ‘Sorarlarsa’, ‘ Aşka Bi ‘Yol’, ‘ Enkaz’ adlı şarkılarını da yazan Neşe Seçil’in yazdığı bestesini kendisinin yaptığı bu özel şarkıyı Azeri sanatçı ArzukHanım Hasanova ile düet yaparak seslendirdi sanatçı.
Geçenlerde gittiği Bakü’de vermiş olduğu konserde ArzukHanım Hasanova’yı sahneye davet eden Ferhat Göçer, sesini çok beğendiği sanatçı ile bu şarkısını okudu.
Ferhat Göçer’in bugüne kadar hiç denemediği bir tarz olan şarkının düzenlemesi Elvin Musayev tarafından Azerbaycan’da yapılmış. Said Zeynalov yönetmenliğinde çekilen klipte de Ferhat Göçer ve ArzukHanım Hasanova bir araya geldi.
Baktım da Neşe Seçil ile Ferhat Göçer’in sinerjileri uyuyor, geçtiğimiz yıllarda Seçil ile yine Gecce için yaptığım röportajda ‘ Ferhat beyin bestelerini dinlediğimde hemen hikaye kafamda oluşmaya başlıyor.’ demişti. Anlam bütünlüğü olan hikayeyi ve sadece kafiye olsun diye yazılmamış sözleri bestenin üzerine oturtabilmek bir söz yazarı için önemli bir ayrıntı olsa gerek.
Ben çok beğendim ‘Yüzleşme’ yi yolu açık olsun.
Çocuk Kalbi film oluyor!
Tüm dünyanın en çok okunan kitaplarından biri olan İtalyan yazar Edmondo De Amicis'in 1886 yılında yazdığı roman "Çocuk Kalbi" film oluyor.
İlkokul yıllarımızdan hepimizin hatırladığı bu eser nihayetinde sinema filmi olarak uyarlanacak.
22 farklı dile çevrilen ‘Çocuk Kalbi’ ilkokul çağındaki Enrico adlı İtalyan bir çocuğun okul ve sosyal hayatını çocuğun kendi ağzından anlatıyor.
Roman, Enrico'nun aile ve okul yaşamını anlatmanın yanı sıra dostluk, dayanışma, dürüstlük, erdem, arkadaşlık ve aile sevgisi gibi birçok temel insani değeri bir çocuğun saf bakış açısından bize aktarıyor.
Bu eser edebiyat alanında "dünyanın en yararlı çocuk kitabı" olarak geçiyor.
Filmin yönetmenliğini ve senaristliğini Sinan Biçici üstlenecek.
İlker Aksum ve Alihan Türkdemir bu filmde baba-oğul ikilisini canlandırırken. Ayrıca film de Suna öğretmen karakterini ise çocukluğundan beri tiyatro ile iç içe olan oyuncu Aylin Gül canlandıracak.
Arkadaş ve aile sevgisi, öğretmen öğrenci ilişkisi gibi birçok evrensel temayı anlatan romanın bu filmi 2024 yılında vizyona girecek.
Bir Yazar Bir Ressam Sahte Gerçeklik: Oksimoron’da buluştu!
Hayatta zaten öyle değil mi? O da sahte gerçeklik üzerine kurulu bir dünya.
Sanırım ressam Dilşad Atasoy ile gazeteci-yazar Oya Doğan “Sahte Gerçeklik: Oksimoron” adını verdikleri ortak bir sergiyle bunun cevabını verecekler sanatseverlere.
Serginin gelen bülteninde şöyle diyor; Bir ressam ile bir yazarı yan yana getiren neden dünyanın içine düştüğü bir ‘hastalık’: “Sahte Gerçeklik!” Nereden bakılırsa bakılsın oksimoron yaşıyoruz aslında! Ya da oksimoron yaparak yaşıyoruz. Hiç gerçeğin de sahtesi olur mu demeyin. Maalesef bu yüzyıl buna teslim olmuş durumda. Dünya adeta, “gerçek olabilmek için sahte olmak gerekli” akımının peşinden koşuyor. Siyasetten sanata, iklimden sağlığa, ekonomiden duygulara, nicelikten niteliğe, bedenden ruha, mütevazılıktan görgüsüzlüğe, görünmezlikten kendini teşhire, her şey bu sahte gerçeklikle yaşanıyor’ deniliyor.
Ressam Dilşad Atasoy ile yazar Oya Doğan bu sergide; işte bu yeni hastalığı yorumlamayı, verdikleri tepkiyi göstermeyi, dillendirmeyi ve düşündürmeyi amaçlayarak, edebiyatla resmi buluşturmuşlar.
Proje yöneticiliğini Ceren Atasoy’un üstlendiği, 21 eser ve enstelasyonların yer aldığı Sahte Gerçeklik: Oksimoron sergisi 21 Ekim Cumartesi Nişantaşı Ovoo Art Galeri’de açılacak. 18 Kasım tarihine kadar da devam edecek.
İki kadın sanatçı; güzel anılarımızı - dehşet güzel- diye tanımladığımız, hayatımızın aşkına duyduğumuz sevgiyi ölümle yücelttiğimiz, beklediğimiz demokrasiyi fonda postal sesleri ile hayal etmeye başladığımız bir dünyanın; ilişkilere verdiği zararı düşünelim istiyorlar. Ve dünyanın görmeyi reddettiği gerçek sorunlarına; iklim değişikliği, kuraklık, kadın cinayetleri, toplumsal cinsiyet rolleri, savaşın normalleştirilmesi, deprem, empati yoksunluğu, yalnızlaştırılma, sözde demokrasi, tektipleşme, gösteriş düşkünlüğü ve sevgisizliği; topluma kendi sanatlarıyla yani resimle ve edebiyatla anlatıyorlar.
BEYA’NIN YENİ TEKLİSİ ‘HAİN’
Müzik dünyasında Beya olarak tanınan Berk Ali Yavuz, yeni teklisi ‘Hain’i müzik piyasasıyla buluşturdu.
2018 yılından bu yana rap müzik şarkılarıyla varlığını gösteren Beya’nın yeni şarkısı Hain söz ve müziği kendisine ait. Aranjesini Ege Berk “EK Beats” Korkut’un yaptığı şarkının masteringini de Özgür Öztürk gerçekleştirmiş.
Yaklaşık 4 yıldır Los Angeles’ta yaşayan ve şu ana kadar 14 rap şarkısı olan Beya, yeni parçasıyla iddiasını sürdürüyor. Kısa sürede büyük hayran kitlesine sahip olan rapçi, önümüzdeki günlerde yeni şarkılarıyla hayranların sevindirecek.
Sanatçının Spotify de dinlediğim Kırılacak Kalbim, Asal, Gözümüz Yükseklerde, Ben Gittim adlı şarkıları da dikkat çekici.
TIKLA! - Gecce Gusto yazarlarından haftalık öneriler: 16 - 22 Ekim