• 14 KASIM Cuma 15:16
  • HV

Zeki Müren, Huysuz Virjin, Bülent Ersoy

Gürkan Boztepe
Gürkan Boztepe
Yayın Tarihi : 28-07-2025 13:02

Kimi zaman alkışladık, kimi zaman görmezden geldik. Gerçekten kabullendik mi?…

Bazı isimler sadece sahnede değil, toplumun kalbinde yer eder. Zeki Müren, Huysuz Virjin ve Bülent Ersoy… Üçü de sahne ışıklarının ardında sadece sanat değil, birer kimlik, birer duruş, birer mücadeleydi. Ama Türkiye toplumu bu üç figürü aynı eşitlikte sahiplenmedi. Çünkü Türkiye, sanatla barışık olsa da farklılıkla hâlâ barış içinde değil.

Zeki Müren: Görmezden Gelinen Cesaret

Zeki Müren efsane oduğu günlerde bir baktım bizim Boztepe yatında akşam avanesi ile annem, anneannem, babam ve ağabeyimler ile güvertede Bodrum’da fıkralar anlatıyor. Hem de ne fıkralar. Annemin kıpkırmızı olduğu fıkralar... Bodrum’da yat limanında ve sonrasında Bardakçı Koyu'nda şarkılar türküler... İşte bu muhabbetlerde ilk kez bizzat tanıma imkanı buldum O’nu. Aslında çok yaratıcı ve çok saygılı ve içi dopdolu bir insan.

Zeki Müren, toplumun kendine yakıştırdığı en temiz sıfatla ölümsüzleşti: Sanat Güneşi. Sahne duruşu, diksiyonu, kostümleri ve besteleriyle bir dönemin değil, bir milletin sesi oldu. Ancak bu sevgi, onun özel yaşamına uzanmadı.

Eşcinsel olduğu yıllar boyunca bilindi ama açıkça konuşulmadı. Bir tabuydu ama “saygın biri”ydi. Toplumun ona gösterdiği sevgi, bir nevi “görmezden gelerek kabullenme” modeliydi.

 

Huysuz Virjin: Mizahın Ardına Saklanan Gerçek

Seyfi Dursunoğlu’nun yarattığı Huysuz Virjin karakteri, Türkiye’nin televizyon ve sahne tarihine kazındı. Ancak toplumun alkışladığı bu karakter, sadece “rol yaptığı” sürece kabul gördü. Çünkü “erkek birinin kadın kılığına girip şov yapması”, mizah adı altında sindirilebilirdi.

Ama perde kapandığında, gerçek kimliği ile var olmak isterse toplumun toleransı bir anda kayboluyordu.

 

Peki ya Bülent Ersoy? Neden Aynı Sahiplenme Yok?

Bülent Ersoy da en az Zeki Müren kadar güçlü bir ses, görkemli bir sahne figürü, sanat ve zarafet timsali bir kişilik. Ama onun hikayesi toplumla hep daha sert çarpıştı.

Trans kimliğini açıkça yaşaması, cinsiyet geçiş operasyonunu ilan etmesi ve “var olma” iddiasını tüm açıklığıyla ortaya koyması, toplumun sabrını zorladı.

Zeki Müren ‘ima etti’, Bülent Ersoy ‘ifşa etti’. Aradaki fark tam da burada başladı.

Toplum, bastıranı bağrına basıyor ama kendini açıkça var edenle mesafe koyuyor.

Üstelik Bülent Ersoy, dönemin yasakçı zihniyetine karşı direndi, sahneye çıkması yasaklandı, mahkemelere sürüklendi. O, sadece bir sanatçı değil, aynı zamanda bir direniş sembolüydü. Ama bu mücadele çoğu zaman görmezden gelindi.

Zeki Müren ve Bülent Ersoy: Rakip Değil, Hayatın farklı  İki Yüzü

Zeki Müren’in Bülent Ersoy’u “rakip” olarak gördüğüne dair doğrudan bir kanıt yok. Ancak aralarında belli bir mesafe olduğu hep konuşuldu.

Bazı röportajlarda, Zeki Müren’in Bülent Ersoy’un aşırı gösterişli sahne tarzını eleştirdiği, onun “aşırılıklarını” doğru bulmadığı iddia edilmiştir. Bu da Zeki Müren’in, toplumun tolerans çizgilerini iyi okuyan bir figür olarak, daha kontrollü bir sanatsal duruş sergilediğini gösteriyor olabilir.

Ama aslında mesele “rakiplik” değil. Mesele, aynı yükü farklı yollarla taşımış iki büyük sanatçının toplum gözündeki ayrıcalıklı ya da dışlanmış konumudur.

Biri “fazla zarif olduğu için” sevildi.

Diğeri “fazla gerçek olduğu için” hep bir parça dışarıda kaldı.

Toplum Neyi Alkışlıyor, Neyi Görmezden Geliyor?

Bu üç figür – Zeki Müren, Huysuz Virjin ve Bülent Ersoy – bize aslında aynı şeyi anlatıyor...

Türkiye farklılıkları eğlenceli bulduğu sürece kabul ediyor. Ama o farklılıklar gerçek bir kimliğe, gerçek bir hak arayışına dönüştüğünde, hemen araya mesafe koyuyor.

Sanatı alkışlıyoruz ama kimliği hâlâ sorguluyoruz.

Sesi seviyoruz ama yaşam biçimini yargılıyoruz.

Geçmişte “Sanat Güneşi” diyerek alkışladığımız bir kimliği, bugün sokakta görünce hor görebiliyoruz.

 

“Sanat Güneşi’ni Sevdik Ama Onun Gibi Olanlara Gölge Ettik”

Zeki Müren’e gösterilen sevgi, Bülent Ersoy’a verilseydi, bugün çok daha adil bir kültür ortamımız olurdu.

Huysuz Virjin’e kahkaha attığımız gibi, gerçek Huysuzlara da saygı duysaydık, bugün daha özgür bireyler olurduk.

Ama biz yalnızca perdeler açıldığında alkışladık…

Perdeler kapanınca yalnız bıraktık.

 

Bu haftalık benden bu kadar kalın sağlıcakla...