• 12 MAYIS Pazartesi 18:57
  • HV
Advert

Çevreci Tarzan ve Doğal Viagra

Gürkan Boztepe
Gürkan Boztepe
Yayın Tarihi : 21-04-2025 10:53

Bazı şehirler tarih kitaplarında yerini savaşlarla alır, bazıları kaleleriyle, bazılarıysa efsaneleriyle… Manisa, tüm bunları bir çınar ağacının gölgesinde toplamış ender şehirlerden biridir. Her bahar buram buram tarçın, karanfil ve sabır kokan sokaklarında; bir yanda yeşilin sessiz kahramanı Manisa Tarzanı’nın gölgesi dolaşır, öte yanda ise Mesir Macunu’nun şifa dolu hikâyesi anlatılır durur.

Tarzan: Manisa’nın Yeşil Savaşçısı

Gerçek adıyla Ahmet Bedevi, halkın gönlünde “Manisa Tarzanı” olarak yer etti. 1. Dünya Savaşı’ndan çıkmış, savaşın yorgunluğunu sırtına almış, sonra bu yorgunluğu ağaç dikerek unutturmaya çalışmış bir adam. Tek odalı kulübesinde yaşadı, dağ gibi bir kalbi ve çırılçıplak bir doğa sevgisiyle… Her sabah Spil Dağı’na selam verir, Manisa’ya nefes olacak bir ağaç daha dikerdi.

Üzerinde sadece kasketi ve kordon pantolonu, elinde bir kürek… Sessiz sedasız bir devrimdi onunki. Ne reklamı vardı ne sosyal medya paylaşımı. Ama her diktiği fidan, bir çocuğun hatırasında yer etti. “Yeşil”in sıradan bir renk değil, bir yaşam biçimi olduğunu öğretti bizlere.

Bir Kaşık Şifa: Mesir Macunu’nun Gizemli Tarifesi

Osmanlı’nın kudretli kadınlarından Hafsa Sultan, hastalanınca doktorlar çareyi bulamamış. Ama bir saray hekimi, onlarca baharatı bir araya getirerek bir macun hazırlamış. Sultan iyileşince, bu şifalı karışım sadece saraya değil halka da dağıtılmaya başlanmış. İşte böyle doğmuş Mesir Macunu.

İçinde 41 çeşit baharat var derler; kimyonun ateşi, zencefilin gücü, tarçının huzuru… Belki de bu yüzden her bahar Manisa’nın üstüne şifa yağar. Sultan Camii’nin minarelerinden saçılan macunları kapabilmek için uzanan eller sadece şeker peşinde değil; biraz da geçmişin masalsı sıcaklığına dokunmak ister.

Yeşil Bir Adam ve Renkli Bir Macun

Manisa, bir yanıyla doğaya adanmış bir hayatın, diğer yanıyla ise şifaya dönüşmüş geleneklerin şehri. Ahmet Bedevi’nin toprağa verdiği emekle, Hafsa Sultan’ın hastalığından doğan macun aynı noktada birleşir: insanı iyileştirme arzusu.

Bugün, Manisa Tarzanı’nın heykelinin gölgesinde yürürken ya da Mesir Macunu Festivali’nde bir macun saçımına denk gelirseniz, durup bir an düşünün: Şehirler de insanlar gibidir. Bazıları çok konuşur, bazıları ise sessizce iyileştirir.

Bazı insanlar şehirleri inşa eder, bazıları ise ruhlarını… Manisa’nın ruhu işte tam da o sade, çıplak ayaklı, eli kazmalı adamın ayak izlerinden geçer: Manisa Tarzanı. Gerçek adı Ahmet Bedevi olan bu sıra dışı insan, sadece ağaç dikmedi, bir şehre nefes, bir millete örnek oldu.

Birinci Dünya Savaşı’nın ardından Balkanlardan Anadolu’ya düşen yolu, onu Manisa’ya kadar getirdi. Şehir yanmış, harap olmuş, küllerin içinden yeniden doğmak için birilerine ihtiyaç duymaktaydı. İşte o biri, toprağa eğilen, dağa tırmanan, her gün yeni bir fidana can veren biriydi.

Tarzan lakabını, batılıların doğaya dönüş hikâyelerinden değil, kendi hayatındaki yalınlıktan aldı. Her gün aynı saatlerde Spil Dağı’na tırmanır, dik yamaçlara elleriyle fidan dikerdi. Ne bir maaşı vardı, ne de beklentisi. Üstünde sadece kısa bir şort, başında bir kasket… Onun doğaya olan aşkı, üniformadan çok daha güçlü bir kimlikti.

Sıcak yaz günlerinde Manisa sokaklarından geçen herkes, onu ya gördü ya da adını duydu. Kimi delilik dedi, kimi azizlik… Ama yıllar geçip de onun diktiği ağaçlar göğe yükseldikçe herkes aynı cümleyi kurdu: “İyi ki geçmiş bu şehirden.”

Ve düşünün ki, bir şehir düşünün, her yıl şifa saçan Mesir Macunu’yla tanınır. Oysa başka bir şifa da Tarzan’ın ellerindeydi. Baharatlar kadar gizemli olmasa da, ağaçların verdiği oksijen kadar gerçekti. Onun iyileştirdiği sadece doğa değil, insanların şehirle bağ kurma biçimiydi.

Bugün Manisa’da yürürken bir ağacın gölgesine sığınırsanız, bilin ki o gölge belki de Ahmet Bedevi’nin ellerinden doğmuştur. Kimi insanlar köprüler yapar, kimi camiler… O, sadece ağaç dikti. Ama o ağaçların her biri, bir medeniyetin yeniden doğuşuna tanıklık etti.

Bir tat düşünün; damağınızda önce tatlı, sonra keskin bir iz bırakıyor. Ardından içinizi ısıtan bir enerji, sonra da garip bir huzur… İşte o tat, sadece bir macun değil; bir hikâye, bir gelenek, bir şifa niyeti: Mesir Macunu.

Halk arasında “doğal viagra” diye anılması boşuna değil. Yüzyıllar önce şifa arayan bir sultanın kalbine dokunmuş bu baharatlı mucize, bugün hâlâ aynı etkiyi sürdürüyor. Ama bu öyle sıradan bir güç değil; içeriğinde yatan doğanın sabrıyla, zamanın bilgeliğiyle gelen bir kudret.

Saraydan Sokağa: Bir Macunun Doğuşu

16. yüzyıl… Osmanlı ihtişamının zirvede olduğu yıllar. Yavuz Sultan Selim’in eşi ve Kanuni Sultan Süleyman’ın annesi Hafsa Sultan, bir süre hastalanır ve ne saray hekimleri ne de dönemin ilaçları çare bulamaz. O zamanın en bilge kişisi, Merkez Efendi, elinde türlü baharat ve bitkiyle çıkar ortaya. Sabırla yoğrulan bir macun hazırlar. Sultan içer, iyileşir. Ama mesele burada bitmez. Bu şifanın sadece saraya değil halka da yayılması istenir. İşte o günden sonra Mesir Macunu, Manisa’nın minarelerinden saçılan bir gelenek, her baharda uzanan ellerin umutla dolduğu bir ritüel olur.

İçinde Ne Var?

Mesir Macunu’nun sırrı, sadece tarifinde değil, zamanın içinden süzülüp gelen sabırda saklı. Ama yine de şöyle bir liste yaparsak:

• Zencefil, zerdeçal, tarçın

• Havlıcan, çörek otu, karanfil

• Anason, kakule, kişniş

• Isırgan, rezene, sinameki

• Safran, meyan kökü, muskat

Ve toplamda 41 çeşit baharat… Kimi kan dolaşımını hızlandırır, kimi bağışıklığı destekler, kimi ise asırlardır “doğal afrodizyak” olarak bilinir. Dolayısıyla ona halk arasında “doğal viagra” denmesi, yalnızca etkisine değil, içindeki maddelerin tarih boyunca erkek sağlığına katkısı olduğuna duyulan inanca dayanır.

Macun Değil, Bir Kültür

Mesir Macunu, yalnızca enerji verici bir karışım değildir. Aynı zamanda Osmanlı’nın doğayla olan ilişkisinin, geleneksel tıbbın ve halk inançlarının bir yansımasıdır. Ve belki de en önemlisi, şifanın paylaşılması gerektiği fikrinin bir nişanıdır. Çünkü bu macun minarelerden saçılır, gizlice satılmaz. Kalabalıklar önünde dağıtılır, kısmeti olanın eline geçer.

Bugün, modern ilaçlar raflarda dururken hâlâ bir kaşık mesir macunuyla güne başlamayı seçen binlerce insan var. Çünkü şifaya biraz da inanç gerekir.

Belki de bu yüzden, bazı tatlar sadece damağa değil, zamana da işler. Mesir Macunu, o tadın ta kendisidir. Hem doğal, hem tarihî, hem de bir kaşıkta yüzyıllık bir efsanedir.

Bu haftalık benden bu kadar kalın sağlıcakla...