• 08 TEMMUZ Salı 04:42
  • HV

Lüksün Yeni Duyusal Manifestosu: Gastronomik Şıklık!

Sedef Ertekin
Sedef Ertekin
Yayın Tarihi : 17-06-2025 10:55

Eskiden moda; kumaş, kesim ve silüet üzerine kuruluydu. Yemek ise damağa hitap eden, sofralarda başlayan bir ritüeldi. Ancak son yıllarda bu iki alan arasındaki sınırlar neredeyse tamamen silindi. Moda artık sadece giyinmek değil; yaşamak, paylaşmak, tatmak ve hissetmek üzerine kurulu. Lüks kavramı da tam bu eksende şekil değiştiriyor. Çanta kadar bir ekler pastanın, ayakkabı kadar bir espresso shot’ın da prestij sembolüne dönüşmesi, yeni nesil tüketim kodlarının habercisi.

Moda Evleri Neden Artık Acıktırıyor?

Soru basit ama yanıtı derin: Çünkü duygusal bağ kurdurmak istiyorlar. Bugünün lüks tüketicisi, yalnızca şık bir ayakkabı giymekle yetinmiyor; o ayakkabıyı giydiği andaki ruh halini, sosyal medyada alacağı beğeni sayısını, bir öğle kahvesinde yaratacağı etkiyi ve tüm bunların yarattığı hissi önemsiyor. İşte tam da bu yüzden, Loewe’nin domates formundaki çantası ya da Moschino’nun milkshake elbisesi yalnızca bir ürün değil, çok duyulu bir deneyim sunuyor.

Moda evleri artık anlatmak istedikleri hikayeye tabakları da dahil ediyor. Çünkü yemeğin kendisi de bir anlatı unsuru haline geldi. Tereyağı üzerinde parlayan bir bıçak, kırılmış bir çikolata, fırından yeni çıkmış bir kruvasan… Hepsi, ulaşılması güç ama hayranlık uyandıran “lüks” tanımının bir parçası.

Sofralar Podyum, Tabağın Üstü Kampanya Alanı

Geçmişte Elsa Schiaparelli’nin Salvador Dalí ile yarattığı ıstakoz elbise ya da Andy Warhol’un Campbell çorba kutuları sanat tarihine kazınmış örneklerdi.

Ancak bugün, bu sınır ötesi yaklaşım bir trend olmaktan çıkıp stratejiye dönüştü. Moda markaları, restoranlarla iş birlikleri yapıyor, şefler kampanyalarda kreatif danışmanlık üstleniyor. Dior’un St. Tropez’de açtığı pop-up café, Jacquemus’un Provence’ta kurduğu lavanta tarlalı sunum masaları; modanın tabağa nasıl dokunduğunun somut örnekleri.

Bu ortaklıklar yalnızca estetik değil; aynı zamanda sosyal sermaye yaratıyor. Çünkü artık iyi bir restoran masası, iyi bir gardırop kadar “görülmek” için kıymetli. Yemeğin de, modanın da ortak noktası: Gösterilebilir olmak.

Gen Z ve “Yiyerek Tüketme” Kültürü

Z kuşağı, tükettiklerini sadece “sahip olmak” için değil, “paylaşmak” için alıyor. Dolayısıyla sınırlı sayıda sunulan yemek temalı ürünler –örneğin McDonald’s x Cactus Plant Flea Market koleksiyonu ya da Louis Vuitton’un pasta süsleme atölyeleri– hem erişilmesi zor birer ikon haline geliyor hem de sosyal medya paylaşım döngüsünün merkezine yerleşiyor.

Gastronomik objelerin moda dünyasında “drop” stratejisiyle sunulması, bu ürünleri adeta zamanlı bir haz nesnesine dönüştürüyor. O ürünü ilk paylaşan olmak, o menüyü ilk tadan olmak artık stilin bir uzantısı.

Lezzetin Statüye Dönüştüğü Çağ

Bugünlerde bir tabak ravioli, markalı bir el çantasından daha çok dikkat çekebiliyor. Çünkü doğru ışıkta çekilmiş, kusursuz sunulmuş bir yemek karesi, yaşam tarzının rafine bir özetine dönüşüyor. Restoran seçimi, tercih edilen menü ya da tatlı sonrası alınan kahve –hepsi kişinin “moda okuryazarlığına” dahil edilmiş durumda.

Bu nedenle lüks markalar artık kampanyalarında “ürün” değil, “an” pazarlıyor. Ve o anların içinde çoğu zaman bir tabak, bir lokma ya da bir kokteyl var.

 

Güncel Örnekler: Fast-Food’tan Haute Couture’a

 

  • KFC x Aries “Gravy Drip” Koleksiyonu (Haziran 2025)
    Londra moda markası Aries, KFC ile ortaklaşa “en lezzetli” koleksiyon olarak tanıtılan özel bir seri çıkardı. Sosyal medyada “drippiest collab” olarak adlandırılan seri, fast-food ikonografisini sokak modasına taşıdı.

 

  • Supreme x Oreo (2020)
    Supreme, Nabisco markasıyla ikonik “double stuf” Oreo’yu Supreme kırmızısıyla ve logosuyla yeniden yorumladı. Piyasaya çıktıktan sonra e‑Bayi’de 90 000 $’a kadar satışa çıkan bu iş birliği, yemeğin moda ikonu haline geldiğinin en uç örneklerinden.

 

Lüks Markaların Gastronomideki Sıçraması

  • Gucci Osteria & Gucci Giardino 25
    Ünlü İtalyan şef Massimo Bottura imzalı Gucci Osteria, 2018’de Floransa’da açıldı (Michelin yıldızlı). Ardından Los Angeles’taki Rodeo Drive lokasyonu ile ve Floransa’daki kokteyl bar Gucci Giardino 25 ile gastronomiyi moda deneyiminin bir parçasına dönüştürdü.

  • Yves Saint Laurent – Sushi Park Paris (Şubat 2025)
    YSL, Paris’teki mağaza bodrumuna “omakase” konseptli bir Sushi Park şubesi açtı. 260 €’ya kadar çıkan menüsüyle, lüks deneyimi sadece ürün üzerinden değil, gastronomiyle bütünleştirerek genişletti.

  • Louis Vuitton, Dior, Ralph Lauren, Tiffany's vb.
    LV, Dior, Ralph Lauren, Armani ve Tiffany’s gibi lüks markalar, Paris–New York gibi şehirlerde restoran ve kafeler açarak, müşteri deneyimini “yaşanabilir lüks” seviyesine çıkardılar.

 

Tarihsel Kökler: Moda + Yemek = Sanat?

  • Elsa Schiaparelli & Salvador Dalí – 1937 “Lobster Dress”
    Schiaparelli, Dalí tarafından tasarlanan ıstakoz motifiyle dikkatleri çekmişti. Bu belirtilen elbise, moda–gastronomi sanatının en ünlü erken ikonu oldu.

  • Andy Warhol – “Souper” Elbise (Campbell’s Çorba Kutuları)
    Warhol’un Campbell’s çorba kutularını giyilebilir hale getirdiği elbise, yemek ikonografisinin moda sanatıyla kesiştiği unutulmaz bir örnek.

  • Kate Spade x Heinz Ketchup (Haziran 2024)
    Kate Spade markası ile Heinz arasında yapılan kapsül koleksiyonda çanta ve cüzdanlar, ketchup etiketleriyle süslenmişti – moda dünyasının yemekle yaratıcı buluşmasının güncel bir örneğiydi
    .

 

Moda & Yemek: Geçici Trend mi, Kalıcı Evrim mi?

Bu sorunun yanıtı, aslında markaların ne kadar özgün ve samimi olduğuna bağlı. Moda ve yemeğin birlikteliği sırf görsel tatmin için yapıldığında yüzeysel kalabiliyor. Ancak iyi düşünülmüş, yaratıcı ve kültürel kodlara dokunan kampanyalar –örneğin Gucci Osteria’nın fine dining restoran girişimi gibi– bu birleşimi kalıcı bir kültür hareketine dönüştürüyor.

Gelecekte bu bağ daha da güçlenecek gibi görünüyor. Belki de birkaç yıl sonra Chanel’in zeytinyağı markası, Prada’nın makarna koleksiyonu ya da Balenciaga’nın fine dining restoranı hayatımıza girecek. Kim bilir?