Swissôtel The Bosphorus, İstanbul, yalnızca Boğaz manzarasıyla değil, aynı zamanda gastronomi vizyonuyla da dikkat çekiyor. Otelin Executive Şefi Soner Kesgin, kariyerine çocuk yaşta pastacılıkla adım atmış. Mengen Aşçılık Lisesi’nden mezun olduktan sonra, farklı ülkelerin mutfaklarında kazandığı deneyimleri bugün İstanbul’un kalbinde, Swissôtel mutfaklarına taşıyor. Kesgin’e göre her ülkenin tabağa yansıyan kendi hikayesi var; bu da onun mutfaktaki ilham kaynağı olmuş.
Yerel Üreticiyle Güçlü Bağ, Mevsimselliğe Saygı
Swissôtel The Bosphorus’un çatısı altındaki restoranlar, coğrafyanın lezzet kodlarını doğru okumayı ve bu kodları yerel malzemelerle yeniden yorumlamayı önemsiyor. Soner Şef, her restoranın kimliğine ve kültürel dokusuna sadık kalarak menülerini oluşturuyor. “Bizim için mevsimsellik yalnızca tazelik değil, doğaya saygı demek,” diyor. Bu yaklaşım doğrultusunda menüler sezonluk olarak güncelleniyor; yerel üreticilerle yapılan iş birlikleri sayesinde hem kalite hem de sürdürülebilirlik destekleniyor.
Boğaz Manzarasından Alp Lezzetlerine
Kesgin’in yönettiği mutfaklar, farklı coğrafyaların hikayesini aynı çatı altında buluşturuyor.
“16 Roof’ta Boğaz manzarası eşliğinde sushi, taze istiridye, ıstakoz ve steak çeşitleri öne çıkıyor,” diyor Soner Şef. “Chalet’de ise İsviçre mutfağının klasiklerinden fondü ve et yemekleri misafirlerin favorisi.”
Madhu’s’ta ise İpek Yolu baharatlarının eşsiz kokusu hâkim: “Otantik dokular, hem göze hem damağa hitap ediyor. Özellikle baharatlı tatları seven konuklarımız bu menülere büyük ilgi gösteriyor.”
Sürdürülebilirlik ve Saygı Mutfakta Başlıyor
Soner Kesgin, menü planlamasında karbon ayak izi hesaplamalarına önem veriyor. “Çevresel etkimizi azaltmak için adımlar atıyor, bitki bazlı menülerle sürdürülebilirliği destekliyoruz,” diyor. Onun mutfakta en temel ilkesi ise saygı: “Ürüne, üreticiye, ustaya, çalışana, yatırımcıya ve tabii ki misafire saygı duymak çok önemlidir. İşin etiği burada başlar.”
Geleceğin şeflerine de bir mesajı var: “Sabır, disiplin ve merak olmadan ilerlemek mümkün değil. Tarif bilmek yetmez; malzemenin kökenini, tarihini ve kültürünü öğrenmek gerekir.”
Soner Kesgin için mutfak, bir laboratuvar değil; öğrenmenin ve saygının hiç bitmediği bir yolculuk. Swissôtel The Bosphorus’un bu vizyonu, İstanbul mutfağında doğaya ve emeğe saygı üzerinden yeni bir dönemi temsil ediyor.